Ehl-i Sünnet vel Cemaat, Resul-i Ekrem’in (S.A.V.) âhir zaman alametleri olarak haber verdiği hâdiseleri (Mehdî’nin zuhuru, Hz. İsa’nın (A.S.) nuzulü, Deccalin, Ye’cüc ve Me’cücün, Dabbet-ül Arzın hurucu gibi) îtikad edip, kabul etmiştir.
Cenab-ı Hakk Şura suresinin 21. ayetinde şöyle ferman ediyor:
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ شَرَعُوا لَهُم مِّنَ الدِّين مَا لَمْ يَأْذَن بِهِ اللَّهُ
Yani: “Yoksa kafirler bazı rüesayı teşri’de (hüküm koymada) Allah’a şerik mi tutuyorlar ki o şerikler de Allah’ın uluhiyetinin sıfat-ı hassası olan teşri’ hakkını kendilerine tahsis ederek, Allah’ın teşri’ etmediği şeylerle hükmediyorlar.”
(Yani uluhiyetlerini i’lan ediyorlar, etbaları da bunları kabul ederek müşrik oluyorlar.)
(Kadı Beyzavi- ibni Abbas-Şura -21)
Bu ayet gösteriyor ki; kim ki Şeriat’ın haricinde kanun koyarsa kendini Allah’a şerik tutmuş ve uluhiyetini i’lan etmiş olur. Ve onun bu kanunlarını kabul edenler ise müşrik olurlar. Yoksa Allah’ın zatını inkar eden pek az olmuştur. Kendi ilahlığını iddia eden Fir’avn ve Nemrud bile “Semavat ve Arz’ı ben yarattım” dememiş, yalnız “Devlette ben kanun koyarım ve benim kanunlarıma itaat edeceksiniz” demişlerdir. Aşağıda zikredilen Âyet-i Kerimeler bunu göstermektedir:
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَا ْلاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ
Yani: “Onlara Semavat ve Arz’ı kim halketti diye suâl edersen, muhakkak Allah diyeceklerdir.” (Lokman Suresi-25)
İşte bunlardan anlıyoruz ki; “Deccal ilahlık dava eder, uluhiyetini i’lan eder” demekten murad; yani vahy-i semaviyi dinlemez. “Biz kendi kendimizi idare ederiz, kendi kanunumuzu kendimiz koyarız. Allah (c.c) Semavat ve Arz’ın Hâlıkı’dır. Ve O Semavat’ta melâikenin ilahıdır fakat Arz’da biz hakimiz, bize karışamaz.” diyerek uluhiyetini i’lan eder. Halbuki Allah-u Teala şöyle buyuruyor:
وَهُوَ اللّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَفِي الأَرْضِ
Yani: “O Semavat’ta da ilahdır, Arz’da da ilahdır (yâni semavat ve arzın ilahı yalnız O’dur). (En’am Suresi-3)
Binaenaleyh, semavi dinleri ve Şeriat’ı inkar eden bütün beşerî sistemler, düşünceler, adı ister Demokrasi, ister Sosyalizm, ister Komünizm, ister Hürriyet, ister İnsan Hakları olsun hepsi Allah’ın uluhiyetini inkar ve kendi uluhiyetini i’lan etmek demektir.
Evet Hz. Musa’dan i’tibaren devletlerde ekseriya semavi dinler hakim iken yaklaşık iki asır evvel tabiat fikr-i küfrisinden gelen bir dalaletle beşerde inkar-ı uluhiyet yeniden başladı. Yine o tarihlerde Fir’avn’ın cesedi bulunup İngiltere’ye götürülmesiyle Kader-i İlahî bir işaret verdi ki; “Dünyada Fir’avniyet, yani inkar-ı uluhiyet İngiliz milletinden yeniden başlıyor!!!” İşte Cenab-ı Hak gark olan fir’avna
فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكِ بِبَدَنِكَ
Yani: “Bu gün senin gark olan cesedine necat vereceğim” demekle cesedinin sahile atıldığı zamandan i’tibaren fir’avniyetin yeniden canlanacağına da işaret ediyor.
Meşhur Temim-i Darî hadîsinde bildiriliyor ki “Deccal bir adada bulunuyor.” İşte hadîs-i nebevînin işaret ettiği o ada İngiltere’dir.
Yani, Deccaliyetin menbâı İngilizlerdir. Evet, İngilizler miladi 19. yüzyıl, hicri 13. asrın ortasından itibaren Afrika’yı ve başta Hindistan ve Afganistan olmak üzere Asya’yı, Ruslarla ve Fransızlar’la beraber işgal ederek Alem-i İslam’ı esaret altına almaya başladılar.
Daha sonra yine Rusları da tahrik edip meş’um 93 harbiyle alem-i İslam’ı esaret altına aldılar.
40 sene sonra yine Rusları tahrik edip 1. Harb-i Umumi ile Osmanlı’yı parçaladılar. 22 sene sonra İngiltere, Rusya’yla ve Fransa ve Amerika ile ittifak ederek 2. Harb-i Umumi’yle Hıristiyanlıkta mutaassıb Almanya ve İtalya’yı ezdiler.
İngiltere bu harbin arkasından Amerika, Fransa, Rusya ve Çin ile Birleşmiş Milletleri kurup Amerika’yı bu Birleşmiş Milletler’in başına getirdi.
Üstad Bediüzzaman Saîd Nursî(r.a) bu Birleşmiş Milletler’in 2. Harb-i Umumi’den sonra kurulacağını ve bunun Büyük Deccal komitesi olacağını vukuundan evvel hissetmiş ve bundan endişe duymuş ve bu Büyük Deccaliyetin arkasından çıkacak bir nurun da bid’alar zulümatını dağıtıp, tâ Amerika kıt’asına kadar ulaşacağını, Amerika’yı dağıtıp Kur’an’ın orada da hakim olacağını müjdelemiş ve bunu şöyle ifade etmiştir:
“Yalnız ehemmiyetli bir endişe ve bir teselli kalbime geliyor ki; bu geniş harb boğuşmalarının neticesinde eski harb-i umumiden çıkan zarardan daha büyük bir zararı medeniyetin istinadı, menbaı olan Avrupa’da (Haşiye-1) Deccâlane bir vahşet doğurmasıdır. Bu endişeyi teselliye medar, Alem-i İslam’ın tam intibahıyla ve Yeni Dünya’nın (Haşiye-2), Hıristiyanlığın hakiki dinini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle (Haşiye-3) ve Alem-i İslam’la ittifak etmesi ve İncil, Kur’an’a ittihad edip tabi olması (Haşiye-4), o dehşetli gelecek iki cereyana karşı semavi bir muavenetle dayanıp inşaallah galebe eder.” ( Emirdağ Lahikası )
Evet bu son hâdisede (Amerika ve İngiltere’nin riyasetinde Birleşmiş Milletlerin Afganistan’ı vurması hâdisesinde) de bu Büyük Deccaliyet komitesi, dünyada Şerîat’ı tam tatbik etmeye çalışan taife-i mücahidini vurup, böylece Âlem-i İslam’ı tamamen esaret altına alıp Allah’ın nurunu söndürmeye çalışarak, son Büyük Deccal komitesi olduklarını gösterdiler.
Aynen rivayetlerde bildirildiği gibi, şu anda Büyük Deccal Alem-i İslam’ı istila etmiş, bütün dünyayı istibdadı altına alıp onlarla ittifak ederek küçücük bir Müslüman topluluğunu vurmaya başlamıştır. Ve bu harbler sırasında tam 40 gün dünya devletlerini dolaşarak onları baştan çıkarmış ve kendine tabi etmiştir.
İşte Üstad Bediüzzaman da (R.A.) Deccal çıktığında bütün dünya işitir ve kırk günde dünyayı dolaşır hadîsini şöyle te’vil etmiştir:
“Hem Deccal, deccallık haysiyetiyle değil, belki müstebid bir kral sıfatıyla işitilir. Ve gezmesi de her yeri istila etmek için değil, belki fitneyi uyandırmak ve insanları baştan çıkarmak içindir.” (Beşinci Şua Onyedinci Mes’ele)
حم
(Haşiye-1) Üstad’ın burada Avrupa ta’birini kullanmasının sebebi; Deccaliyetin ana merkezinin Avrupa ve Avrupa’nın merkezinin de İngiltere ve İngilizler olmasından dolayıdır. Yoksa yalnızca Avrupa kıt’asına inhisar etmek için değildir. Amerika Devleti’ni kuran ve orada hakim olan da İngilizlerdir. Nitekim Üstad Hazretleri Kastamonu Lahikası’nda Deccaliyetin rükünlerini sayarken İngiltere, Fransa ve Rusya ile birlikte Amerika’yı da saymaktadır.
(Haşiye-3) Hıristiyanlığın hakiki dini İslâmiyettir. Hz. İsa (A.S.) diğer bütün Peygamberler gibi İslâmiyet dinini getirdiği halde daha sonra papalar tarafından tahrif edilerek Hıristiyanlık dini ihdas edilmiştir.
Demek istikbâlde o insanlar batıl Hıristiyanlık dinini terk ederek, Hz. İsa’nın (A.S.) din-i hakikisi olan İslâmiyeti ders veren tek kitab olan Kur’an’ı dinleyecekler ve Müslüman olacaklar. Yani, Üstad’ın endişesini teselliye medar olan şey şudur ki; Âlem-i İslam’ın intibahıyla Müslümanlarda çıkan bir Nûr-u Kur’an, tâ Deccâliyetin en mühim ve en uzak bir rüknü olan Amerika’ya kadar gidecek ve orayı dağıtıp, onları da kendine tabi’ ederek müslüman edecektir.
(Haşiye-4) Bu ifade, yukarıda anlatılan mes’eleyi sarahaten ifade etmektedir.
Yani, İncil Kur’an’a ittiba’ edip onunla ittihad edecek. Demek onlar Müslüman olacaklar. Kur’an yegane hâkim olacak.
Yalnızca onlar, Müslüman aleminde “İsevî Müslümanlar” ünvanıyla yâd edilecekler.
Not : Haşiyeler Esrarnâme’yi hazırlayan hey’ete aittir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder