19 Eylül 2008 Cuma

Ramadhaan

بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله والصلاة والسلام على رسول الله وعلى آله وأصحابه أجمعين

بسم الله الرحمن الرحيم

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ
فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ
يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ
وَلِتُكَبِّرُواْ اللّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ (185)

Allaah the Most High says in His Noble Book:
The month of Ramadhaan in which was revealed the Qur'aan, a guidance for mankind and clear proofs for the guidance and the criterion (between right and wrong). So whoever of you sights (the crescent on the first night of) the month (of Ramadhaan i.e. is present at his home), he must observe Saum (fasts) that month, and whoever is ill or on a journey, the same number [of days which one did not observe Saum (fasts) must be made up] from other days. Allaah intends for you ease, and Allaah does not want to make things difficult for you.( Allaah wants that you) must complete the same number (of days), and that you must magnify Allaah [i.e. to say Takbeer (Allaahu-Akbar; Allaah is the Most Great) on seeing the crescent of the months of Ramadhaan and Shawwaalfor having guided you so that you may be grateful to Him.
Sooratul Baqarah (2): 185

Abu Hurairah reported that the Messenger of Allaah (Sallallaahu alayhi wa sallam) said

"Ramadhaan has come to you - a blessed month. Allaah has made obligatory upon you its fasting. In it, the gates of heaven are open, the gates of the Hellfire are closed and the evil devils are chained. To Allaah belongs a night in it, which is better than a thousand months. Whosoever is prevented from its good, then he has been deprived."

This hadeeth is reported by Ahmad and An-Nasaa'ee. See Ahmad Shaakir's checking of the Musnad (no. 7148) and Saheeh At-Targheeb wat-Tarheeb of Al-Albaanee (1490) as well as Tamaam-ul-Mannah (395)


17 Eylül 2008 Çarşamba

The Last Sermon (Khutbatul Wada')

The Last Sermon (Khutbatul Wada')

O People,

Lend me an attentive ear, for I know not whether after this year, I shall ever be amongst you again. Therefore listen to what I am saying to you very carefully and take these words to those who could not be present here today.


O People,

Just as you regard this month, this day, this city as sacred, so regard the life and property of every Muslim as a sacred trust. Return the goods entrusted to you to their rightful owners. Hurt no one so that no one may hurt you. Remember that you will indeed meet your Lord, and that He will indeed reckon your deeds. Allah has forbidden you to take usury (interest); therefore all interest obligation shall henceforth be waived. Your capital, however, is yours to keep. You will neither inflict nor suffer any inequity.

Allah has Judged that there shall be no usury (interest) and that all interest due to Abbas Ibn Abd al Muttalib (the Prophet's uncle) shall henceforth be waived.

Beware of Satan for the safety of your religion. He has lost all hope that he will ever be able to lead you astray in big things, so beware of following him in small things.

O People,

It is true that you have certain rights in regard to your women, but they also have rights over you. Remember that you have taken them as your wives, only under Allah's trust and with His permission. If they abide by your right then to them belongs the right to be fed and clothed in kindness. Do treat your women well and be kind to them, for they are your partners and committed helpers. And it is your right that they do not make friends with anyone of whom you do not approve, as well as never to be unchaste.

O People,

Listen to me in earnest, worship Allah, say your five daily prayers (Salah), fast during the month of Ramadan, and give your wealth in Zakat.

Perform Hajj if you can afford to.

All mankind is from Adam and Eve, an Arab has no superiority over a non-Arab nor a non-Arab has any superiority over an Arab; also a white has no superiority over a black, nor a black has any superiority over a white - except by piety and good action. Learn that every Muslim is a brother to every Muslim and that the Muslims constitute one brotherhood. Nothing shall be legitimate to a Muslim, which belongs to a fellow Muslim unless it was given freely and willingly. Do not therefore, do injustice to yourselves.

Remember one day you will appear before Allah and answer for your deeds. So beware, do not stray from the path of righteousness after I am gone.

O People,

No prophet or apostle will come after me and no new faith will be born. Reason well therefore, O people, and understand words which I convey to you. I leave behind me two things, the Quran and the Sunnah (Hadith), and if you follow these you will never go astray. All those who listen to me shall pass on my words to others and those to others again; and may the last ones understand my words better than those who listened to me directly.

Be my witness, O Allah, that I have conveyed your message to your people.

DECCÂL

Ehl-i Sünnet vel Cemaat, Resul-i Ekrem’in (S.A.V.) âhir zaman alametleri olarak haber verdiği hâdiseleri (Mehdî’nin zuhuru, Hz. İsa’nın (A.S.) nuzulü, Deccalin, Ye’cüc ve Me’cücün, Dabbet-ül Arzın hurucu gibi) îtikad edip, kabul etmiştir.

Cenab-ı Hakk Şura suresinin 21. ayetinde şöyle ferman ediyor:
أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ شَرَعُوا لَهُم مِّنَ الدِّين مَا لَمْ يَأْذَن بِهِ اللَّهُ
Yani: “Yoksa kafirler bazı rüesayı teşri’de (hüküm koymada) Allah’a şerik mi tutuyorlar ki o şerikler de Allah’ın uluhiyetinin sıfat-ı hassası olan teşri’ hakkını kendilerine tahsis ederek, Allah’ın teşri’ etmediği şeylerle hükmediyorlar.”
(Yani uluhiyetlerini i’lan ediyorlar, etbaları da bunları kabul ederek müşrik oluyorlar.)
(Kadı Beyzavi- ibni Abbas-Şura -21)

Bu ayet gösteriyor ki; kim ki Şeriat’ın haricinde kanun koyarsa kendini Allah’a şerik tutmuş ve uluhiyetini i’lan etmiş olur. Ve onun bu kanunlarını kabul edenler ise müşrik olurlar. Yoksa Allah’ın zatını inkar eden pek az olmuştur. Kendi ilahlığını iddia eden Fir’avn ve Nemrud bile “Semavat ve Arz’ı ben yarattım” dememiş, yalnız “Devlette ben kanun koyarım ve benim kanunlarıma itaat edeceksiniz” demişlerdir. Aşağıda zikredilen Âyet-i Kerimeler bunu göstermektedir:
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَا ْلاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ
Yani: “Onlara Semavat ve Arz’ı kim halketti diye suâl edersen, muhakkak Allah diyeceklerdir.” (Lokman Suresi-25)
İşte bunlardan anlıyoruz ki; “Deccal ilahlık dava eder, uluhiyetini i’lan eder” demekten murad; yani vahy-i semaviyi dinlemez. “Biz kendi kendimizi idare ederiz, kendi kanunumuzu kendimiz koyarız. Allah (c.c) Semavat ve Arz’ın Hâlıkı’dır. Ve O Semavat’ta melâikenin ilahıdır fakat Arz’da biz hakimiz, bize karışamaz.” diyerek uluhiyetini i’lan eder. Halbuki Allah-u Teala şöyle buyuruyor:
وَهُوَ اللّهُ فِي السَّمَاوَاتِ وَفِي الأَرْضِ
Yani: “O Semavat’ta da ilahdır, Arz’da da ilahdır (yâni semavat ve arzın ilahı yalnız O’dur). (En’am Suresi-3)
Binaenaleyh, semavi dinleri ve Şeriat’ı inkar eden bütün beşerî sistemler, düşünceler, adı ister Demokrasi, ister Sosyalizm, ister Komünizm, ister Hürriyet, ister İnsan Hakları olsun hepsi Allah’ın uluhiyetini inkar ve kendi uluhiyetini i’lan etmek demektir.
Evet Hz. Musa’dan i’tibaren devletlerde ekseriya semavi dinler hakim iken yaklaşık iki asır evvel tabiat fikr-i küfrisinden gelen bir dalaletle beşerde inkar-ı uluhiyet yeniden başladı. Yine o tarihlerde Fir’avn’ın cesedi bulunup İngiltere’ye götürülmesiyle Kader-i İlahî bir işaret verdi ki; “Dünyada Fir’avniyet, yani inkar-ı uluhiyet İngiliz milletinden yeniden başlıyor!!!” İşte Cenab-ı Hak gark olan fir’avna
فَالْيَوْمَ نُنَجِّيكِ بِبَدَنِكَ
Yani: “Bu gün senin gark olan cesedine necat vereceğim” demekle cesedinin sahile atıldığı zamandan i’tibaren fir’avniyetin yeniden canlanacağına da işaret ediyor.
Meşhur Temim-i Darî hadîsinde bildiriliyor ki “Deccal bir adada bulunuyor.” İşte hadîs-i nebevînin işaret ettiği o ada İngiltere’dir.
Yani, Deccaliyetin menbâı İngilizlerdir. Evet, İngilizler miladi 19. yüzyıl, hicri 13. asrın ortasından itibaren Afrika’yı ve başta Hindistan ve Afganistan olmak üzere Asya’yı, Ruslarla ve Fransızlar’la beraber işgal ederek Alem-i İslam’ı esaret altına almaya başladılar.
Daha sonra yine Rusları da tahrik edip meş’um 93 harbiyle alem-i İslam’ı esaret altına aldılar.
40 sene sonra yine Rusları tahrik edip 1. Harb-i Umumi ile Osmanlı’yı parçaladılar. 22 sene sonra İngiltere, Rusya’yla ve Fransa ve Amerika ile ittifak ederek 2. Harb-i Umumi’yle Hıristiyanlıkta mutaassıb Almanya ve İtalya’yı ezdiler.
İngiltere bu harbin arkasından Amerika, Fransa, Rusya ve Çin ile Birleşmiş Milletleri kurup Amerika’yı bu Birleşmiş Milletler’in başına getirdi.

Üstad Bediüzzaman Saîd Nursî(r.a) bu Birleşmiş Milletler’in 2. Harb-i Umumi’den sonra kurulacağını ve bunun Büyük Deccal komitesi olacağını vukuundan evvel hissetmiş ve bundan endişe duymuş ve bu Büyük Deccaliyetin arkasından çıkacak bir nurun da bid’alar zulümatını dağıtıp, tâ Amerika kıt’asına kadar ulaşacağını, Amerika’yı dağıtıp Kur’an’ın orada da hakim olacağını müjdelemiş ve bunu şöyle ifade etmiştir:
“Yalnız ehemmiyetli bir endişe ve bir teselli kalbime geliyor ki; bu geniş harb boğuşmalarının neticesinde eski harb-i umumiden çıkan zarardan daha büyük bir zararı medeniyetin istinadı, menbaı olan Avrupa’da (Haşiye-1) Deccâlane bir vahşet doğurmasıdır. Bu endişeyi teselliye medar, Alem-i İslam’ın tam intibahıyla ve Yeni Dünya’nın (Haşiye-2), Hıristiyanlığın hakiki dinini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle (Haşiye-3) ve Alem-i İslam’la ittifak etmesi ve İncil, Kur’an’a ittihad edip tabi olması (Haşiye-4), o dehşetli gelecek iki cereyana karşı semavi bir muavenetle dayanıp inşaallah galebe eder.” ( Emirdağ Lahikası )

Evet bu son hâdisede (Amerika ve İngiltere’nin riyasetinde Birleşmiş Milletlerin Afganistan’ı vurması hâdisesinde) de bu Büyük Deccaliyet komitesi, dünyada Şerîat’ı tam tatbik etmeye çalışan taife-i mücahidini vurup, böylece Âlem-i İslam’ı tamamen esaret altına alıp Allah’ın nurunu söndürmeye çalışarak, son Büyük Deccal komitesi olduklarını gösterdiler.
Aynen rivayetlerde bildirildiği gibi, şu anda Büyük Deccal Alem-i İslam’ı istila etmiş, bütün dünyayı istibdadı altına alıp onlarla ittifak ederek küçücük bir Müslüman topluluğunu vurmaya başlamıştır. Ve bu harbler sırasında tam 40 gün dünya devletlerini dolaşarak onları baştan çıkarmış ve kendine tabi etmiştir.

İşte Üstad Bediüzzaman da (R.A.) Deccal çıktığında bütün dünya işitir ve kırk günde dünyayı dolaşır hadîsini şöyle te’vil etmiştir:
“Hem Deccal, deccallık haysiyetiyle değil, belki müstebid bir kral sıfatıyla işitilir. Ve gezmesi de her yeri istila etmek için değil, belki fitneyi uyandırmak ve insanları baştan çıkarmak içindir.” (Beşinci Şua Onyedinci Mes’ele)
حم
(Haşiye-1) Üstad’ın burada Avrupa ta’birini kullanmasının sebebi; Deccaliyetin ana merkezinin Avrupa ve Avrupa’nın merkezinin de İngiltere ve İngilizler olmasından dolayıdır. Yoksa yalnızca Avrupa kıt’asına inhisar etmek için değildir. Amerika Devleti’ni kuran ve orada hakim olan da İngilizlerdir. Nitekim Üstad Hazretleri Kastamonu Lahikası’nda Deccaliyetin rükünlerini sayarken İngiltere, Fransa ve Rusya ile birlikte Amerika’yı da saymaktadır.
(Haşiye-2) Yani Amerika
(Haşiye-3) Hıristiyanlığın hakiki dini İslâmiyettir. Hz. İsa (A.S.) diğer bütün Peygamberler gibi İslâmiyet dinini getirdiği halde daha sonra papalar tarafından tahrif edilerek Hıristiyanlık dini ihdas edilmiştir.
Demek istikbâlde o insanlar batıl Hıristiyanlık dinini terk ederek, Hz. İsa’nın (A.S.) din-i hakikisi olan İslâmiyeti ders veren tek kitab olan Kur’an’ı dinleyecekler ve Müslüman olacaklar. Yani, Üstad’ın endişesini teselliye medar olan şey şudur ki; Âlem-i İslam’ın intibahıyla Müslümanlarda çıkan bir Nûr-u Kur’an, tâ Deccâliyetin en mühim ve en uzak bir rüknü olan Amerika’ya kadar gidecek ve orayı dağıtıp, onları da kendine tabi’ ederek müslüman edecektir.
(Haşiye-4) Bu ifade, yukarıda anlatılan mes’eleyi sarahaten ifade etmektedir.
Yani, İncil Kur’an’a ittiba’ edip onunla ittihad edecek. Demek onlar Müslüman olacaklar. Kur’an yegane hâkim olacak.
Yalnızca onlar, Müslüman aleminde “İsevî Müslümanlar” ünvanıyla yâd edilecekler.
Not : Haşiyeler Esrarnâme’yi hazırlayan hey’ete aittir.






16 Eylül 2008 Salı

DÜNYA MADEM FÂNİDİR

DÜNYA MADEM FÂNİDİR

Dünya madem fânidir.

Hem madem ömür kısadır.

Hem madem gayet lüzûmlu vazifeler çoktur.

Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır.

Hem madem dünya sahipsiz değil.

Hem madem şu misafirhane-i dünyanın gayet Hakîm ve Kerîm bir Müdebbîri var.

Hem madem ne iyilik ve ne fenalık cezasız kalmayacaktır.

Hem madem

(لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا)

sırrınca teklif-i mâ lâ yutak yoktur.

Hem madem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır.

Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır.

Elbette, en bahtiyar odur ki, dünya için ahireti unutmasın.

Ahiretini dünyaya feda etmesin.

Hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyevîye için bozmasın.

Mâlâya’nî şeylerle ömrünü telef etmesin.

Kendini misâfir telakki edip Misafirhane Sahibinin emirlerine göre hareket etsin.

Selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin. (Haşiye)

(Haşiye)

Bu mademler içindir ki, şahsıma karşı olan zulümlere, sıkıntılara aldırmıyorum ve ehemmiyet vermiyorum, "Meraka değmiyor" diyorum ve dünyaya karışmıyorum.

Allah Teâlâ bir kimseye takatından başkasını teklif buyurmaz.

(gücünün ötesinde bir teklifte bulunmaz).

(Bakara Sûresi 286.ayet)

VEDA HACCI ve VEDA HUTBESİ


VEDA HACCI
(9 Zilhicce 10 Hicri - 8 Mart 632 Miladi - Cuma) 
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) hicri 10. yılda Hakk'ın rahmetine kavuşmadan önceki son haccında, sayıları yüz yirmi dört bini bulan hacılara hitaben verdiği hutbeye Veda Hutbesi denir.

Veda hutbesi her ne kadar tek bir hutbeymiş gibi kabul edilmekteyse de, aslında bu hutbe, önce Arafat ve Mina'da ve bir gün sonra yine Mina'da olmak üzere, arefe gününde, bayramın birinci ve ikinci günlerinde parça parça verilmiştir. 
(Tecrid-i Sarih Tercemesi 10. 396)

Hutbenin bir araya toplanmasında farklı kişi ve grupların rivayetlerinden faydalanılmış, ayrı yer ve zamanda verilen bu üç hutbe, daha sonraki yıllarda tek bir hutbe olarak bir araya getirilmiştir.
VEDA HUTBESİ

Ey İnsanlar! Sözümü iyi dinleyiniz. Bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşup bulaşamayacağımı bilmiyorum. 

Ey İnsanlar! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay, bu şehriniz Mekke nasıl muberek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öylece mukaddestir; her türlü tecavüzden korunmuştur.(1)

Ashabım! Yarın Rabbinize kavuşacaksınız. Bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizi öldürmeyin.(2)Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsinler. Olabilir ki, bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhafaza eder. (3)

Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu sahibine versin .
Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır.
Lakin aldığınız borcun aslını vermeniz gerekir.
Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahiliyeden kalma bu çirkin adetin her türlüsü ayağımın altındadır.
İlk kaldırdığım faiz de Abdülmuttalib'in oğlu amcam Abbas'ın faizidir. (4) 

Ashabım! Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası, Abdülmüttalib'in torunu (amcalarımdan Haris'in oğlu) Rabia’nın kan davasıdır(5)

Ey İnsanlar! Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurma gücünü ebedi surette kaybetmiştir. Fakat siz, bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız. (6)

Ey İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız. Onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz.Sizin kadınlar üzerinde, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki haklarınız, onların aile yuvasını hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer onlar sizden izinsiz razı olmadığınız kimseleri aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe dövüp sakındırabilirsiniz.
Kadınların sizin üzerinizdeki hakları ise, örfe göre her türlü (meşru ihtiyaçlarını), yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir. (7)

Ey Mü'minler! Size iki emanet bırakıyorum. Ki onlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. Bu emanetler, Allah kitabı Kur'an ve O'nun Resulünün sünnetidir. (8)

Ey Mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz.
Müslüman müslümanın kardeşidir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz etmeniz helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğuyla kendisine verilmiş olsun.

Ashabım! Kendinize de zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır. (9)

Ey İnsanlar! Cenab-ı Hak Kur'an da her hak sahibine hakkını vermiştir.
Mirasçı için ayrıca vasiyyet etmeye gerek yoktur. (10)

Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa, ona aittir. Zina eden için ise mahrumiyet vardır. Babasından başkasına soy (neseb) iddiasına kalkışan soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba yeltenen nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın. Allah böylesi insanların ne tevbelerini ne de adalet ve şahitliklerini kabul eder.(11) 


Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız.
Adem ise topraktandır. Arabın, Arap olmayana takva dışında bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük, ancak takva iledir. Allah yanında en makbul olanınız, en muttaki olanınızdır. (12)

Herkes kendi işlediği suçtan sorumludur. Baba oğlunun, oğul da babasının suçundan mesul değildir.

Dikkat ediniz ! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayınız :
Allah’a hiç bir şeyi ortak koşmayınız.
Allah’ın haram ve dokunulmaz kıldığı cana haksız yere kıymayınız.
Zina etmeyiniz.
Hırsızlık yapmayınız.

Ey İnsanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne dersiniz?
Ashabı kiram: Şahadet ederiz ki, Allah'ın dinini teblig ettin, görevini hakkıyla yaptın, bize nasihat ve vasiyette bulundun, dediler.
Rasulüllah (s.a.v.) mübarek şehadet parmağını göğe doğru kaldırdı, cemaat üzerine çevirip indirdikten sonra üç defa:
Şahid ol Ya Rab! Şahid ol Ya Rab! Şahid ol Ya Rab! buyurdu".(13)

KAYNAKLAR :

(1) el-Buhari, 1/24; Tecrid Tercemesi, 1/63 (Hadis No: 61); Riyazü's-Salihin Tercemesi, 1/253 (Hadis No: 203); Beyhaki, es-Sünen'ü'l Kübra, 5/274; İbn Hişam, 4/250
(2) el-Buhari, 1/38; Tecrid Tercemesi, 1/99 (Hadis No: 101); Riyazüs'Salihin Tercemesi, 2/111 (Hadis No: 701); İbn Hişam, 4/250
(3) el-Buhari, 5/126-127; Müslim, 2/889 (Hadis No: 1218); Beyhaki, Sünen, 5/140, Haydarabad, 1352; Tecrid Tercemesi, 10/437 (Hadis No: 1654) Riyazü's-Salihin Tercemesi, 1/260-262 (Hadis No: 211)
(4) Müslim, 2/889 (Hadis No: 1218); Ebu Davud, 1/442 (Hadis No: 1905); Beyhaki, 5/275; İbn Hişam, 4/251
(5) Ebu Davud, 2/219, (Hadis No: 3334); İbn Hişam, 4/251; Rabia, oğluna süt anne bulmak için Sa'd Oğulları kabilesine gittiğinde Hüzeyl onu öldürmüştü. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz koyduğu yasakları önce kendi yakınlarında uygulamıştır.
(6) İbn Hişam, 4/251 (7) Tirmizi, 3/467, (Hadis No: 1163); Ebu Davud, 1/442 (Hadis No: 1905); İbn Mace, 1/594 (Hadis No: 1851); Riyazü's-Salihin Tercemesi, 1/318-319 (Hadis No: 274); İbn Hişam, 4/251
(7) Malik, el-Muvatta, 2/899 (Kader, 3); Müslim, 2/889-890 (Hadis No: 1218); Ebu Davud, 1/442 (Hadis No: 1905); et-Tirmizi, 5/662-663 Hadis No: 3786, 3788); İbn Mace, 2/1025 (Hadis No: 3074)
(8) el-Buhari, 4/126-127; Tecrid Tercemesi, 10/437-330 (Hadis No: 1654); İbn Hişam, 4/251
(9) el-Buhari, 1/35
(10) Ebu Davud, 2/103 (Hadis No: 2870)
(11) İbn Hişam, 4/253
(12) Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/411 Kahire, 1313; Mecmau'z-Zevaid, 3/266 ve 8/84, Beyrut, 1967
(13) Müslim, 2/890 (Hadis No: 1218); Ebu Davud, 1/442 (Hadis No: 1905); İbn Hişam, 4/250-253; Tecrid Tercemesi, 10/431-434

Bakara Sûresi 274. Ayet-i Kerîmesi

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرّاً وَعَلانِيَةً فَلَهُمْ أ...