بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله والصلاة والسلام على رسول الله وعلى آله
وأصحابه أجمعين
Bediüzzaman Said Nursî (r.a) Hazretleri, taa bu asrın başlarında İslâm ülkeleri ve Müslümanların fakirlik ve sefalet içinde kalıp terakki edememelerinin bir sebebinin de sinsice tezgâhlanmış sömürü ve soygun düzeni olduğunu ifade etmiştir. Lem’âlar adlı eseri On Yedinci Lem'a’ da ve Mesnevi-i Nuriye eserlerinde o günlerde pek fark edilmeyen bu büyük oyuna dikkat çekmiştir.
O günden bu güne, gerek İslâm âlemindeki ve gerekse diğer üçüncü dünya ülkelerindeki sınırlar başta olmak üzere, siyasal iktidar ve ekonomik sistemler hep belli merkezlerden planlı ve projeli olarak ayarlanmış ve bu günlere gelinmiştir.
Pek çok kimse, sınırlar ve iktidarların kendiliğinden, tabiî veya tarihî gerekçelerden dolayı değiştiği inancını taşımaktaydı. Bunlardan ilk evvelâ sınırların—Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi—nasıl cetvellerle çizildiğini, sonra Keşmir’de, Karabağ’da olduğu gibi nasıl etnik ve kültürel açılardan özel bir ayarlama ile bir takım ülkelerin ve toplumların arasına problem kaynakları sıkıştırıldığını sonradan fark etti.
Yine ülkelerin yöneticilerinin de öyle sanıldığı gibi iç ortamların sevkiyatıyla ve toplumun desteklemesiyle zuhur etmediklerini acı acı anlamaya başladılar.
Ve yine şunu da anladılar ki kendi milletinin iradesiyle iktidara gelip bir takım merkezlerin kuklalığını yapmayanların başlarına getirilen bin bir türlü badireler de tesadüfî değildir. Bir takım surî sebep ve suçlamalarla yıkılan hükümetler ve iktidarlar gizli hesaplaşmaların ve cezalandırmaların muhatabı olmuşlardır. Bazı ülkelerdeki askerî ihtilâller ve cunta faaliyetleri sonucu tepetaklak gitmeler de hep bundandır.
Ortadaoğu’ daki petrol üretip satan ülkelerin gelirleri, üretim yapmayan ülkelere göre her ne kadar iyi görünse de ne yazık ki, petrol zengini bu ülkelere, üretilen ve satılan petrol karşılığında kazanılan her 100 doların sadece 15 dolarının kalmaktadır.Geriye kalan 85 dolar, bu işin siyasî ve ekonomik düzenini tezgâhlayanlara gitmektedir.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, müthiş bir sömürü sisteminin kurulmuş olduğunu ifade ederken iki unsura dikkat çekmektedir.
Birincisi Avrupa kâfir zalimleri, ikincisi Asya münafıkları.
Tarihin ayrıntılarını daha net ve detaylı görmek için biraz daha yüksek tepelerden bakarak tahlil yapmak lazımdır.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin İzahatına bakalım:
Âyâ zanneder misin; bu milletin fakr-ı hali, dinden gelen bir zühd ve terk-i dünyadan gelen bir tenbellikten neş'et ediyor. Bu zanda hata ediyorsun.
Acaba görmüyor musun ki,
Çin ve Hind'deki Mecusi ve Berâhime ve Afrika'daki zenciler gibi, Avrupa'nın tasallutu altına giren milletler bizden daha fakirdirler.
Hem görmüyor musun ki, Zarurî kuttan ziyade müslümanların elinde bırakılmıyor. Ya Avrupa kâfir zalimleri veya Asya münafıkları desiseleriyle ya çalar veya gasbediyor.
Sizin cebren böyle ehl-i imanı mimsiz medeniyete sevketmekteki maksadınız, eğer memlekette asayiş ve emniyet ve kolayca idare etmek ise,
kat'iyyen biliniz ki ; hata ediyorsunuz, yanlış yola sevkediyorsunuz.
Çünki i’tikadı sarsılmış, ahlâkı bozulmuş yüz fâsıkın idaresi ve onlar içinde asayiş te’mini, binler ehl-i salâhatın idaresinden daha müşkildir.
İşte bu esaslara binaen ehl-i İslâm, dünyaya ve hırsa sevketmeye ve teşvik etmeye muhtaç değildirler. Terakkiyat ve asayişler, bununla temin edilmez.
Belki mesaîlerinin tanzimine ve mabeynlerindeki emniyetin tesisine ve teavün düsturunun teshiline muhtaçtırlar. Bu ihtiyaç da, dinin evamir-i kudsiyesiyle ve takva ve salabet-i diniye ile olur.
Tarihin ayrıntılarını daha net ve detaylı görmek için biraz daha yüksek tepelerden bakarak tahlil yapmak lazımdır.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin İzahatına bakalım:
Âyâ zanneder misin; bu milletin fakr-ı hali, dinden gelen bir zühd ve terk-i dünyadan gelen bir tenbellikten neş'et ediyor. Bu zanda hata ediyorsun.
Acaba görmüyor musun ki,
Çin ve Hind'deki Mecusi ve Berâhime ve Afrika'daki zenciler gibi, Avrupa'nın tasallutu altına giren milletler bizden daha fakirdirler.
Hem görmüyor musun ki, Zarurî kuttan ziyade müslümanların elinde bırakılmıyor. Ya Avrupa kâfir zalimleri veya Asya münafıkları desiseleriyle ya çalar veya gasbediyor.
Sizin cebren böyle ehl-i imanı mimsiz medeniyete sevketmekteki maksadınız, eğer memlekette asayiş ve emniyet ve kolayca idare etmek ise,
kat'iyyen biliniz ki ; hata ediyorsunuz, yanlış yola sevkediyorsunuz.
Çünki i’tikadı sarsılmış, ahlâkı bozulmuş yüz fâsıkın idaresi ve onlar içinde asayiş te’mini, binler ehl-i salâhatın idaresinden daha müşkildir.
İşte bu esaslara binaen ehl-i İslâm, dünyaya ve hırsa sevketmeye ve teşvik etmeye muhtaç değildirler. Terakkiyat ve asayişler, bununla temin edilmez.
Belki mesaîlerinin tanzimine ve mabeynlerindeki emniyetin tesisine ve teavün düsturunun teshiline muhtaçtırlar. Bu ihtiyaç da, dinin evamir-i kudsiyesiyle ve takva ve salabet-i diniye ile olur.
(Risâle-i Nur,Lem'alar
17.Lem'a 7.Nota,)
Ey bu vatan gençleri!
Frenkleri taklide çalışmayınız. Âyâ, Avrupa’nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten sonra, hangi akılla onların sefahet ve bâtıl efkârlarına ittibâ edip emniyet ediyorsunuz? Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz. Âgâh olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe, hamiyet dâvâsında yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâınız, milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır.
Allah bizi de, sizi de sırat-ı müstakime
hidayet eylesin.
(Mesnevi-i Nuriye)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder