Bu Fetvâ Suudi
Arabistan İlmi Araştırmalar ve Fetvâ Daimi Kurulu tarafından verilmiştir. Fetvâ
No : 19402 Tarih : 24/1/1418 H.
بِسْمِ
اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ
وحدة
الأديان
DİNLERİN
BİRLEŞTİRİLMESİ
Hamd
sadece Allah’adır. Salat ve selâm kendisinden sonra hiçbir peygamber gelmeyecek olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’e
O’nun âline ve ashabına, kıyamete kadar O’na iyi şekilde tabi olacak olanlaradır.
İlmi
araştırmalar ve Fetvâ Daimi Kurulu kendisine dinlerin birleştirilmesi ile
ilgili gelen soruları ve bu konu ile ilgili basında çıkan söylem, görüş,
düşünce ve makaleleri inceleyip bu konudaki görüşünü ortaya koymuştur. Söz
konusu bu söylemlerde; Hıristiyan ve Yahudilerin dinleri ile İslâm dininin
birleştirilmesine ve bunun bir gereği olarak ünüversite kampüslerinin
bahçelerinde, havalimanlarında, şehir meydanlarında ve umuma ait diğer yerlerde
câmi, kilise ve havraların bir arada bina edilmesine, Kur’an-ı Kerim, Tevrat ve
İncilin bir kitapta tek cilt altında toplanmasına ve konuyla ilgili buna benzer
diğer olayların gerçekleştirilmesine dâvet edilmektedir. Bu konuyla ilgili
olarak dünyanın batısında ve doğusunda –bir çok yerinde- değişik fâliyetler
sürdürülmekte; toplantılar, açık oturumlar, seminerler v.s. düzenlenmektedir. Fetvâ
Kurulu bütün bu iddia ve söylemleri inceledikten sonra şu karara varmıştır:
1- Yeryüzünde hak din
olarak İslâm dininden başka bir din olmadığı, İslâm dininin bütün dinlerin en
sonuncusu olduğu ve kendisinden önce gelmiş olan bütün dinleri, şeraitleri
neshettiği (hükmünü
ortadan kaldırdığı) esası ve gerçeği,
İslâm dininin temel inançlarından biri olup bu kâide dinde bilinmesi zaruri
olan bir kâide ve inançtır. Bu konuda bütün
Müslümanlar inanç birliği içindedirler. Yeryüzünde,
İslâm dininden başka, Allah’a ibadet edilen başka bir hak din yoktur. Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْاِسْلَامِ دينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ
وَهُوَ فِى الْاخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرينَ
“Kim
ki İslamdan başka bir din edinirse o din ondan asla kabul edilmez. (İslamdan
başka bir din edinen ) kişi âhirette de hüsrâna uğrayan kişilerden olur.” (Al-i
İmran-85)
İslam
dini, kendisinden önce gelen diğer dinlerde olmayan bir çok yeni hükümler
getirmiştir.
2- Yine İslam dininin
temel inançlarından biri de; Kur’an’ın Allah’tan gelen
en son kitap olduğu ve kendisinden önce gönderilen Tevrat, Zebur, İncil ve
diğer semavi kitapları kapsadığı ve bunların hükmünü ortadan kaldırdığı
inancıdır. Kur’an-ı Kerim,
Allah’tan gelen ve kendisi ile Allah’a ibadet edilen, bozulmaya uğramamış tek
hak kitaptır. Allahu Teâlâ şöyle
buyurur:
وَاَنْزَلْنَا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ
يَدَيْهِ مِنَ الْكِتَابِ وَمُهَيْمِنًا عَلَيْهِ فَاحْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا اَنْزَلَ
اللّهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَاءَ هُمْ عَمَّا جَاءَكَ مِنَ الْحَقِّ
“Sana
da daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak kitabı
(Kur’anı) gönderdik. Artık aralarında Allah’ın bildirdiği ile hükmet; sana
gelen gerçeği bırakıpta onların arzularına uyma.” (Maide-48)
3- Tevrat ve İncilin, Kur’an-ı Kerimle nesh
edildiği (hükmünün ortadan kalktığına), bu kitapların bazı eklemeler ve
çıkartmalar yapılmak suretiyle tahrif edilip değiştirildiğine inanmak farzdır. Bu durum Allah’ın kitabı
Kur’an’da şöyle beyan edilmiştir:
فَبِمَا نَقْضِهِمْ ميثَاقَهُمْ لَعَنَّاهُمْ وَجَعَلْنَا قُلُوبَهُمْ
قَاسِيَةً يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه وَنَسُوا حَظًّا مِمَّا
ذُكِّرُوا بِه وَلَاتَزَالُ تَطَّلِعُ عَلى خَائِنَةٍ مِنْهُمْ اِلَّا قَليلًا
مِنْهُمْ
“Sözlerini bozmaları
nedeniyle onları lanetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar kelimelerin
yerlerini değiştiriyorlar (kitaplarını tahrif ediyorlar.) Kendilerine öğretilen
ahkâmın (Tevrat’ın) önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç
onlardan daima kötülük görürsün.” (Maide-13)
فَوَيْلٌ لِلَّذينَ يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِاَيْديهِمْ ثُمَّ
يَقُولُونَ هذَا مِنْ عِنْدِ اللّهِ لِيَشْتَرُوا بِه ثَمَنًا قَليلًا فَوَيْلٌ
لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ اَيْديهِمْ وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ
“Elleri ile bir kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığı
satmak için ‘Bu Allah katındadır’ diyenlere yazıklar olsun! Elleri ile
yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline
onların!” (Bakara-79)
وَاِنَّ مِنْهُمْ لَفَريقًا يَلْوُنَ اَلْسِنَتَهُمْ بِالْكِتَابِ
لِتَحْسَبُوهُ مِنَ الْكِتَابِ وَمَا هُوَ مِنَ الْكِتَابِ وَيَقُولُونَ هُوَ مِنْ
عِنْدِ اللّهِ وَمَا هُوَ مِنْ عِنْدِ اللّهِ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ
وَهُمْ يَعْلَمُونَ
“Ehli kitaptan bir gurup okuduklarını kitaptan sanasınız diye
kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki onların okudukları kitaptan
değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah
katındandır,derler. Onlar bile bile Allah’a iftira ediyorlar.“ (Al-i İmran-78)
Görüldüğü gibi Allah Teâlâ Kur’an’da çok açık
olarak Tevrat ve İncil’in tahrif edildiğini beyan etmiştir. Bu kitapların
tahrife uğramayan kısımları İslamla nesh edilmiş yani hükmü ortadan
kaldırılmıştır.
Allah’ın Resûlü (Sallahu Aleyhi ve Sellem) Hz. Ömer’in elinde İçinde, Tevrat’tan bir
şeyler yazılı bir sayfa görmesi üzerine o’na kızarak şöyle der:
“Ey Hattab’ın oğlu yoksa sen şüphe içinde misin?
Ben o sayfaları (Kur’an’ı) bembeyaz ve tertemiz olarak getirmedim mi? Şâyet
kardeşim Musa hayatta olsaydı bana tâbi olmaktan başka bir şey yapamazdı.” (Ahmed, Ed-Dârimî ve başkaları rivayet etmiştir.)
4- Nebimiz ve
Resûlümüz Hz.Muhammed (Sallahu Aleyhi ve Sellem)’in nebilerin ve resûllerin
sonuncusu olduğuna inanmak islâmda imanın şartlarından biridir. Allahu
Teâlâ şöyle buyurur:
مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلكِنْ رَسُولَ
اللّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيّنَ
“Muhammed
sizin adamlarınızdan hiçbirinizin babası değildir. Fakat O, Allah’ın Resûlü ve
peygamberlerin sonuncusudur.” (Ahzab-40)
Allah’ın Resûlü
(Sallahu Aleyhi ve Sellem)’den başka kendisine tâbi olunması gereken hiçbir
resûl yoktur. Şayet
Allah’ın resûl veya nebilerinden hayatta kalan olsaydı bunların da
Peygamberimiz Hz. Muhammed’e tâbi olmaları gerekirdi. Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:
وَاِذْ اَخَذَ اللّهُ ميثَاقَ النَّبِيّنَ لَمَا اتَيْتُكُمْ مِنْ
كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ
لَتُؤْمِنُنَّ بِه وَلَتَنْصُرُنَّهُ قَالَ ءَاَقْرَرْتُمْ وَاَخَذْتُمْ عَلى
ذلِكُمْ اِصْرى قَالُوا اَقْرَرْنَا قَالَ فَاشْهَدُوا
وَاَنَا مَعَكُمْ مِنَ الشَّاهِدينَ
“Hani
Allah peygamberlerden: <> söz almış,
<> dediğinde <>
cevabını cermişler, bunun üzerine Allah: O halde şâhit olun; ben de sizinle
birlikte şâhitlik edenlerdenim buyurmuştu” (Al-i İmran-81)
Allah’ın Nebisi Hz. İsa (Aleyhisselâm) âhir zamanda indiğinde
Peygamberimiz Hz. Muhammed’e tâbi olacak, onun şeriatıyla hükmedecektir. Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:
اَلَّذينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِىَّ الْاُمِّىَّ الَّذى
يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِنْدَهُمْ فِى التَّوْريةِ وَالْاِنْجيلِ
“Yanlarındaki Tevrat ve İncili’de yazılı
buldukları O elçiye, O ümmi Peygambere uyanlar (var ya)!” (A’raf-157)
Yine Hz. Muhammed (Sallahu Aleyhi ve Sellem)’in peygamberliğinin bütün insanlık için
olduğu inancı da İslam dininin temel inançlarındandır.
Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:
وَمَا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشيرًا وَنَذيرًا
وَلكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ
لَايَعْلَمُونَ
“Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici
ve uyarıcı olarak gönderdik; Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (Sebe-28)
قُلْ يَا اَيُّهَا النَّاسُ
اِنّى رَسُولُ اللّهِ اِلَيْكُمْ جَميعًا
“Ey insanlar! Ben size ve bütün insanlara
gönderilen Allah’ın Resûlüyüm.”
(A’raf-158)
Bu konuda
diğer bazı ayetler de zikredilebilir.
5- Yine İslâm dinine
girmeyen Yahudi, hristiyan ve diğer insanların kafir oldukları ve onların
kafirler olarak isimlendirilmeleri gerektiği, bu insanların Allah’ın, O’nun Resûlü’nün
ve bütün mü’minlerin düşmanları olup bu insanların hepsinin cehennem ehli
oldukları inancı İslâm dininin temel inançlarındandır. Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:
لَمْ يَكُنِ الَّذينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِكينَ
مُنْفَكّينَ حَتّى تَاْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُ
“Apaçık bir delil kendisine gelinceye kadar
ehl-i kitaptan ve müşriklerden olan kâfirler (Küfürden) ayrılacak değillerdir.
Ehl-i kitap ve müşriklerden olan inkârcılar içinde ebedî olarak kalacakları
cehennem ateşindedirler. İşte halkın en şerlileri de onlardır.” (Beyine-6)
Bu konu
ile ilgili, aynı mânâyı ifâde eden birçok âyet vardır.
Sahih-i Müslim’de rivayet edilen bir hadiste Peygamberimiz (s.a.v)
şöyle buyuruyor:
" عن ابى هريرة عن
انبى صلع قال: والذى نفس محمد بيده لا يسمع بى احد من هذه الامة* يهودى و لا نصرانى ثم يموت و لم يؤمن بالذى ارسلت به الا كان من اصحاب النار
“Nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki bu ümmetten –yahudi veya
Hıristiyan olsun- beni duyup da benim getirdiklerime îman etmeden ölen hiç bir kimse yoktur
ki ateş ehlinden (cehennem ehlinden ) olmasın.”
Bu naslar ışığında ortaya çıkan şudur ki; Yahudi ve
Hıristiyanları kafir saymayan bir kişi “Kâfirin kâfirliğini
kabul etmeyen kafirdir. “ kaidesi gereği
kafir olur.
6- Bu inanç ve
temellerini ve şer’î gerçekleri göz önüne alarak diyoruz ki; Dinleri birbirine
yaklaştırma, dinleri birleştirme, onları bir kalıpta eritme davası çok pis, hileli ve kalleşçe bir davadır. Bu davanın hedefi;
hakkı bâtıl ile karıştırmak suretiyle İslâmı yok etmek, onun gücünü parçalamak,
müslümanları topluca mürted yapmak,
onları (dinlerinden) döndürmektir. Kafir ve müşriklerin dâima
İslâmı yok etmek için gayret gösterecekleri Kur’an-ı Kerimde şu âyette belirtilmektedir:
لَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتّى يَرُدُّوكُمْ عَنْ دينِكُمْ
اِنِ اسْتَطَاعُوا
“Eğer güçleri yetecek olsa sizleri dininizden
döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler.”(Bakara-217)
7- Bu batıl dava ile
varmak istedikleri sonuçlar şunlardır: İslâm-küfür,
hak-batıl ve iyilik kötülük arasındaki farkları yok etmek, Müslümanlar ve
kafirler arasındaki nefret engelini yıkmak (Kafirlerin
şahıslarına değil batıl inançlarına karşı nefret), Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek ilkesini yok etmek, cihâd yâni Allah’ın
arzında “La İlahe İllallah” kelimesini yaymak için savaş etmeyi ortadan kaldırmak v.s.
Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
قَاتِلُوا الَّذينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَلَا بِالْيَوْمِ
الْاخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللّهُ وَرَسُولُهُ وَلَا يَدينُونَ دينَ
الْحَقِّ مِنَ الَّذينَ اُوتُوا الْكِتَابَ حَتّى يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ
وَهُمْ صَاغِرُونَ
“Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve
Âhiret gününe inanmayan, Allah Resûlü’nun haram kıldığını haram saymayan ve hak
dini kendilerine din edinmeyen kimselerle küçülerek elleriyle cizye verinceye
kadar savaşın.” (Tevbe-29)
وَقَاتِلُوا الْمُشْرِكينَ كَافَّةً كَمَا يُقَاتِلُونَكُمْ كَافَّةً
وَاعْلَمُوا اَنَّ اللّهَ مَعَ الْمُتَّقينَ
“Müşrikler nasıl sizinle topyekün
savaşıyorlarsa, sizden onlara karşı topyekün savaşın ve bilin ki Allah
(kötülüklerden) sakınanlarla beraberdir.” (Tevbe-36)
8- Şayet bir Müslüman
dinleri birleştirmeye dâvet ederse bu kendisinin açık bir şekilde mürted
olduğunu gösterir. Çünkü bu dâvet
İslâm dininin temel inanç ve kaidelerine aykırıdır. Yine bu dâvet Allah’ı inkar etmeye razı olmak, Kur’an’ın doğruluğunu, Kur’an’ın kendisinden önce gelen bütün kitapların hükmünü
ortadan kaldırdığı ilkesini, İslâm dininin
kendisinden önce gelen bütün hükümlerini ortadan kaldırdığı ilkesini inkâr ve
iptal etmeğe çağırmak demektir. Böylece bu dâvetin
şer’î olarak inkar edilmesi lazım gelen bir dâvet olduğu, bu dâvetin Kur’an ve
Sünnet’ten alınan delillerle, icmâ ile kesin bir haram olduğu ortaya
çıkmaktadır.
9- Şimdiye kadar dile getirdiklerimizden şu ortaya çıkmaktadır :
A-
Rab olarak
Allah’a, din olarak İslam’a ve peygamber
olarak Hz. Muhammed (s.a.v)’e inanan her müslümanın, insanları böyle çirkin bir davete icabet etmeye çağırması veya
insanları böyle bir şeye cesaretlendirmesi, bu daveti yapanların tertiplemiş
oldukları toplantılara katılması ve onların kurumlarına üye olması caiz değildir.
B- Bir müslümanın, bırakın Kur’an-ı Kerimi Tevrat ve İncil ile bir cilt olarak
basmasını, Tevrat ve İncil’i ayrı ayrı ciltler olarak dahi basması caiz değildir. Müslümanlardan, insanları
böyle şeylere davet edenler büyük bir sapıklığa düşmüştür. Çünkü bu işte hak olanla batıl veya hükmü
ortadan kalkan kitapları bir araya toplamak yani hak ile batılı birbirine
karıştırmak vardır.
C- Bir Müslüman için cami, kilise, havra ve diğer mabetlerin bir site içinde imar
edilmesi düşüncesine yumuşak bakması da kesinlikle caiz değildir. Çünkü bu düşüncenin
kabulünde İslam’dan başka dinler ile de Allah’a ibadet edilebileceği
düşüncesini kabul etmek vardır. Bu
da, İslam Dininin kendisinden önce gelen bütün dinlerin hükmünü ortadan
kaldırdığı temel inancını inkar etmeyi gerektirir. Dünyada üç din bulunduğu ve yeryüzü halklarının bu üç dinden herhangi
biri ile amel edebileceği uydurmasının arkasında bir takım maddi çıkarlar
vardır. Bu dinlerin eşit
olduğuna, İslam’ın kendisinden önce gelen bütün dinlerin hükmünü ortadan
kaldırmadığı iddiasına inanmak veya böyle bir iddiaya rıza göstermek büyük bir
küfür ve sapıklıktır. Zira bu inançlar,
Kur’an-ı Kerim’e, Sünnet-i Tayyibe’ye ve müslümanların icmâsına açık bir
şekilde muhaliftir. Yine bu ve benzeri
iddialara inanmak Yahudi ve Hıristiyanların kendi kitaplarında yapmış oldukları
tahribatın Allah katından olduğuna inanmaktır ki, Allah bundan beridir. Aynı zamanda kiliseleri Allah’ın evleri olarak isimlendirmek;
oraya gidenlerin Allah’a doğru bir şekilde ibadet ettiklerine, bu ibadetlerin
Allah katında makbul olduğuna inanmak kesinlikle caiz değildir. İslâm dininden
başkasıyla Allah’a ibadet etmek kesinlikle batıldır. Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْاِسْلَامِ دينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ
وَهُوَ فِى الْاخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرينَ
“Kim
İslâmdan başka başka bir din ararsa bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla
kabul edilmeyecek ve o âhirette de ziyan
edenlerden olacaktır.” (Al-i İmran-85)
Bilakis kilise, havrâ ve diğer evler Allah’ın inkar edildiği
yerlerdir. Küfürden ve ehlinden Allah’a sığınırız.
Şeyhulislâm İbn-i Teymiye (r.a) “Mecmuat-ül Fetavâ” adlı
eserinin 22. cildinin 162. sayfasında şöyle der: “Havralar ve kiliseler Allah’ın evleri değildir, Allah’ın evleri
mescidlerdir (câmilerdir). Yahudi ve Hıristiyanlar o evlerinden bazen Allah’ı
zikretmiş gibi görünseler de gerçekte oralar Allah’ın inkar edildiği yerlerdir.
Evlerin derecesi o evlerin içinde oturan ehlinin derecesi ile ölçülür. Bu
evlerin sahipleri kafirdirler ve gerçekte bu evler kafirlerin
ibâdethaneleridir.”
10- Şu bilinmelidir ki, her müslümanın genel olarak kâfirleri,
özel olarak da ehl-i kitabı İslâm’a çağırmaları vaciptir. Bu konu ile ilgili kitap ve Sünnete çok açık emirler mevcuttur. Bu dâvet ise ancak o insanlara İslâm’ı en iyi şekilde anlatarak,
olayları karşılıklı iyi bir üslupla tartışıp karşı tarafı güzellikle iknâ edip
onların isteyerek İslâm’a girmelerini sağlamakla olur. Tabîki bu yapılırken İslâm’dan tâviz de verilmemelidir. Bizler dâveti
en iyi şekilde yapmakla mes’uluz. Şayet
karşımızdaki insan, bu dâvetimize icâbet göstermezse bizler en azından
görevimizi yapmış oluruz. Yapılan bu
dâvet, o kişinin aleyhinde bir şâhit ve delil olacaktır. Ne olursa olsun bu
dâvet yapılmalıdır ki; helâk olanlar bilerek helâk olsunlar ve yine hayat
(hidayet) bulanlar da bilerek hayat bulsunlar. Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
قُلْ يَااَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا اِلى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا
وَبَيْنَكُمْ اَلَّا نَعْبُدَ اِلَّا اللّهَ وَلَا نُشْرِكَ بِه شَيًْا وَلَا
يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّهِ فَاِنْ تَوَلَّوْا
فَقُولُوا اشْهَدُوا بِاَنَّا مُسْلِمُونَ
“(Resûlum) de ki: Ey ehli kitap! Sizinle bizim
aramızda müşterek olan bir söze geliniz; Allah^tan başkasına tapmayalım, O’na
hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıpta kimimiz kimimizi
ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şâhit olun
kibiz Müslümanlarız! Deyiniz.” (Al-i İmran-64)
Fakat onların gönlünü yapmak için
İslâm’dan tâviz vermek, onların istediği şekil ve konumlarda oturup kalkmak,
İslâm’a ve imâna yakışmayan hal ve durumlara düşmek Allah’ın, O’nun Resûlü’nün
ve mü’minlerin sakındırdığı bâtıl bir dâvet metodudur. Bu yollara tevessül eden kişilerin
yapmış oldukları bu işten Allah’a sığınırız. Allahu
Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
وَاحْذَرْهُمْ اَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا اَنْزَلَ اللّهُ
اِلَيْكَ
“Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından
seni saptırmamalarına dikkat et!” (Mâide-49)
Fetvâ kurulu bu uyarıyı yapmakla
insanlara tehlikeyi haber vermektedir. Fetvâ kurulu olarak, genel olarak bütün müslümanlara, özel olarak ise
ilim ehline takvâlı olmayı tavsiye ederiz. Kurulan bu tuzağa karşı bütün
müslümanların dikkatli ve uyanık olmaya, İslâmı bu gibi tehlikelere karşı
himaye etmeye, müslümanların inancını her türlü sapıklıktan ve sapıklığa dâvet
eden her türlü çağrıdan, küfür ve küfür ehlinden muhâfaza etmeye dâvet
ediyoruz. Bir müslüman, böyle sapık bir dâvetin müslümanlar arasında veya
Müslüman bir devlette yayılmasına yardımcı veya sebep olmasından Allah’a
sığınırız.
Allah Teâlâ’nın güzel isim ve sıfatlarıyla O’na
yalvararak bizi bu tür fitne ve sapıklıklardan korumasını, bizi hidayete
erenlerden ve hidâyete dâvet edenlerden eylemesini, bizi vereceği hidayet
nuruyla, bizden razı olduğu bir hal üzere bizi kendisine kavuşturana kadar
İslâm’ın ve Müslümanların koruyucusu yapmasını niyaz ederiz!
Muvaffakiyet Allah’tandır.
Suudi
Arabistan Krallığı
İslâmi işler,
Evkaf, Dâvet ve İrşat Bakanlığı
Şifa
Mahallesi Dâvet ve İrşatta Yardımlaşma ofisi
P.O Box : 31717
Riyadh 11418 Tel : 4222626
Fax : 4221906
Tercüme : Fikri GÖNCÜ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder