5 Nisan 2015 Pazar

Kur'an-ı Azimüşşan'ın Sekiz Mertebede Meydan Meydan Okuması

Kur'an-ı Azimuşşan insanlara evvela:

ادْعُ إِلَى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ (125)

Nahl Sûresi 125.Ayet-i Kerîme Meali:
'' Ya Muhammed (SAV)! Nâsı (insanları) şüphesiz Kur'an'daki delil-i hak ve kavl-i muhkemle ve dahi mev'ize-i Kur' an ve terğib ve terhib ile Rabbin Teala'nın yolu olan Din-i İslam'a davet eyle. Ve onlarla rıfk ve leyyin muamelatla hüsn-i mücadele et...''  (Beyzavi-İbni Abbas-Nahl - 125)

Bu ve bunun gibi ayetlerin hükmünce hikmet ve mev'ize-i hasene ile din-i hakka da'vet eder. Delillerle davasını isbat ederek onları ikna eder. Eğer o insanlar medeni kimseler ise, zaten bu delilleri taakkul edip iman ederler.
Eğer onlar delilden anlamayan akılsız ve muannid vahşiler ise o zaman Kur'ân-ı Mûcizul Beyân davasını kabûl etmeyenlere şöyle hitab ederek ilzam eder:

وَإِنْ كُنتُمْ فِي رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلَى عَبْدِنَا فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ
وَادْعُوا شُهَدَاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ إِنْ كُنتُمْ صَادِقِينَ (23)

Bakara Sûresi 23.Ayet-i Kerîme Meali:
'' Eğer kulumuz Muhammed'e indirdiğimiz bu Kur'an'ın hak Kelamullah olduğunda şübhe içindeyseniz, onun mislinden bir sure getirin ve bunun için Allah'dan gayrı bütün şahidlerinizi (batıl ilahlarınızı, büyük ediblerinizi ve size şahidlik yapacak etbaınızı) yardıma çağırın. Eğer "bu Kur'an, Allah'ın kelamı değil, -haşa- Muhammed'in kelamıdır" diye söylediğiniz da'vanızda sadıklarsanız naziresini getirirsiniz. ''   (Beyzavi-İbni Abbas-Bakara-23)

Âyet-i Azimesi sırrınca hakkàniyet-i Kur'aniye davasında şübhesi olan bu insanlara, benzerini getirip davasını ibtal etmek hususunda, sekiz mertebe meydan okuyarak tahaddi eder.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, "Mu'cizat-ı Kur'âniye Risalesi" olan 25. Söz'de mezkur ayetin izahında bu mertebeleri şöyle beyan etmiştir:

Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan diyor: "Ey ins ve cin! Eğer Kur'an'ın, Kelâm-ı İlahî olduğunda şübheniz varsa, bir beşer kelâmı olduğunu tevehhüm ediyorsanız, haydi, işte meydan, geliniz! Siz dahi ona Muhammed-ül Emin dediğiniz zât gibi, okumak yazmak bilmez, kıraat ve kitabet görmemiş bir ümmiden bu Kur'an gibi bir kitab getiriniz, yaptırınız. Bunu yapamazsanız, haydi ümmi olmasın, en meşhur bir edib, bir âlim olsun. Bunu da yapamazsanız, haydi birtek olmasın, bütün büleğanız, hutebanız, belki bütün geçmiş beliğlerin güzel eserlerini ve bütün gelecek ediblerin yardımlarını ve ilahlarınızın himmetlerini beraber alınız. Bütün kuvvetinizle çalışınız, şu Kur'ana bir nazire yapınız. Bunu da yapamazsanız, haydi kabil-i taklid olmayan hakaik-i Kur'aniyeden ve manevî çok mu'cizatından kat-ı nazar, yalnız nazmındaki belâğatına nazire olarak bir eser yapınız."

  فَأْتُوابِعَشْرِسُوَرٍمِثْلِهِ مُفْتَرَيَاتٍ 

 ilzamıyla der: "Haydi sizden mananın doğruluğunu istemiyorum. Müftereyat ve yalanlar ve bâtıl hikâyeler olsun. Bunu da yapamıyorsunuz. Haydi bütün Kur'an kadar olmasın, yalnız  بِعَشْرِ سُوَرٍ  on suresine nazire getiriniz. Bunu da yapamıyorsunuz. Haydi, birtek suresine nazire getiriniz. Bu da çoktur. Haydi, kısa bir suresine bir nazire ibraz ediniz. Hattâ, madem bunu da yapmazsanız ve yapamazsınız. Hem bu kadar muhtaç olduğunuz halde; çünki haysiyet ve namusunuz, izzet ve dininiz, asabiyet ve şerefiniz, can ve malınız, dünya ve âhiretiniz, buna nazire getirmekle kurtulabilir. Yoksa dünyada haysiyetsiz, namussuz, dinsiz, şerefsiz, zillet içinde, can ve malınız helâkette mahvolup ve âhirette فَاتَّقُوا النَّارَ الَّتِي وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ       İşaretiyle Cehennem'de haps-i ebedî ile mahkûm ve sanemlerinizle beraber ateşe odunluk edeceksiniz. Hem madem sekiz mertebe aczinizi anladınız. Elbette sekiz defa, Kur'an dahi mu'cize olduğunu bilmekliğiniz gerektir. Ya imana geliniz veyahut susunuz, Cehennem'e gidiniz!"   (Mu'cizat-ı Kur'aniye Risalesi-383)

İşte Kur'ân-ı Muciz-ul Beyân ins ve cinne karşı makam-ı ifham ve ilzamda, sekiz mertebe tahaddi ederek i'cazını ve Kelamullah olduğunu isbat eder.
Kur'anın bu hitabından sonra insanlar Kur'an'ın da'vasını kabul etmeyip, onun benzerini de getiremedikleri takdirde, eğer müşrik iseler;

فَإِذَا انسَلَخَ الأَشْهُرُ الْحُرُمُ فَاقْتُلُوا الْمُشْرِكِينَ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ وَخُذُوهُمْ وَاحْصُرُوهُمْ وَاقْعُدُوا لَهُمْ كُلَّ مَرْصَدٍ فَإِنْ تَابُوا وَأَقَامُوا الصَّلاةَ وَآتَوْا الزَّكَاةَ فَخَلُّوا سَبِيلَهُمْ
إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (5)
Tevbe Sûresi 5.Ayet-i Kerîme Meali:
" Müşrikleri nerede bulursanız öldürün, onları yakalayın ve haps edin ve her yerde durup gözetleyin, onların yollarını kapatın ki beldelere, karyelere dağılmasınlar. Eğer onlar şirkten tevbe edip, namazı hakkıyla kılar ve zekatı eda ederlerse; yollarını serbest bırakın, nereye isterlerse gitsinler. Tahkik Allah-u Azimüşşan tevbe edenlerin (şirkten, küfürden tevbe edip, Din-i İslamı kabul edenlerin) günahlarını mağfiret ve dergah-ı uluhiyetine iltica edenlere in'am ve ihsan edicidir. "  (Beyzavi-İbni Abbas-Tevbe-5)
Ayetinin hükmünce o müşriklerle, Müslüman oluncaya kadar harb edilir.

Eğer ehl-i kitab iseler;

قَاتِلُوا الَّذِينَ لا يُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَلا بِالْيَوْمِ الآخِرِ وَلا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ اللَّهُ وَرَسُولُهُ
وَلا يَدِينُونَ دِينَ الْحَقِّ مِنْ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حَتَّى يُعْطُوا الْجِزْيَةَ عَنْ يَدٍ وَهُمْ صَاغِرُونَ

Tevbe Sûresi 29.Ayet-i Kerîme Meali:
" Ey mü'minler! (Müşriklerle harb ettiğiniz gibi) ehl-i kitab ile de harb edin. Zira onlar, Allah'a ve Ahiret'e hakkıyla iman etmezler ve Allah ve Resulü'nün haram ettiğini haram etmezler ve hak din olan islamiyeti din olarak kabul etmezler.(Yani İslamiyeti terk edip Yahudilik ve Hıristiyanlık diye tabir edilen uydurma bir dine inanırlar.). İşte bu ehl-i kitap ile, onlar kendi elleriyle ve zillet içinde cizyelerini verinceye kadar harb edin. "  (Beyzavi-İbni Abbas-Tevbe-29)

Ayetinin hükmünce zillet içinde, elleriyle cizye vermek şartıyla dünyada harbden kurtulabilirler. Yoksa sonuna kadar onlarla da mukatele edilir.

Tarihin şehadetiyle sabittir ki, beşer Kur'an'a karşı mukabele-i bil hurufta aciz kaldıkları için muharebe-i bissuyufa mecbur olmuşlardır. Yani hiçbir cihette Kur'an'ın naziresini getiremedikleri için, onun nurunu söndürmek maksadıyla, kılıçlarla harb etmeye mecbur oldular. Ve Kur'an-ı Azimuşşan da davasını kabul etmeyip, bir benzerini de getiremeyen bu kafirlere karşı (gerek müşrik, gerek Yahudi ve Hıristiyan olsun) kıyamete kadar cihadı emretmiştir.

Ma'lum olsun ki, Kur'ân-ı Mu'ciz-ul Beyan, davasını işitmeyenlere karşı, başta muhkem delillerle, mev'ize-i hasene ile tebliğ eder, açıklar. Fakat bu tebliğin farziyeti bir defadır, tekrar be tekrar tebliğle onları ila yevmi’l kıyame ikna etmeye çalışmaz. 

Eğer o kimseler medeniler ise zaten bu tebliği kabul ederler. Zira Üstad Bediüzzaman'ın dediği gibi "Medenilere galebe etmek ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir." 

Eğer onlar bu da'vete icabet etmezlerse vahşetlerini i'lan etmiş olduklarından, böyle söz anlamayan vahşilere karşı Kur'an fisebilillah harbi i'lan eder.

Cumhûr-u Fukahaya göre: İslam'ın da'vasını işitmeyenlere İslam'ı tebliğ etmek vacibdir. Eğer İslam intişar edip tamamen zuhur etmiş ise ve insanlar da neye da'vet edildiklerini ve kendileriyle hangi maksad için cihad yapıldığını biliyorlarsa, böyle kimselere İslam'ı tebliğ etmek i'lam ve inzarı te'kid için müstahabdır. Yoksa vacib değildir." (El Fıkh-ul İslami C-6- 419)

Not:  Cumhûr-u ulema-yi İslâm'a göre, Devlet-i İslâmiye'de yukarıda geçen evamir-i Kur'ânîye'nin her birinin icrası, ehline göre ya farz-ı ayn veyâ farz-ı kifâye olur.


Kaynak : İkazname 

Hiç yorum yok:

Bakara Sûresi 274. Ayet-i Kerîmesi

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرّاً وَعَلانِيَةً فَلَهُمْ أ...